Bir
Bir önceki yazının başlığı; “Güpgüpoğlu” oldu.
Kayseri, Çaycuma OSB ve Filyos üçgeninde yaşananların minik bir özetini anlatmaya çalıştım.
Merkezi İstanbul’da bulunan ZONSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Nejdet Tıskaoğlu, yazıyı sosyal medyasında bir not eşliğinde paylaşmış.
*
İki
Diyor ki;
“Çaycuma OSB'de yatırımlar engelleniyor!
ZONSİAD olarak, bir ‘eve dönüş’ projesi başlattık. 
Gurbetteki sanayicilerimizi, işletmecilerimizi Zonguldak'ta yatırım yapmaya teşvik ettik. 
Fakat Zonguldak Çaycuma'da yatırım yapmak isteyenlerden; Cumhurbaşkanımız Sayın Tayyip Erdoğan'ın konuya ilişkin çok sert tepkilerine rağmen 2 yıllık peşin ve döviz bazlı olmak üzere ağır şartlarda kiralar talep ediliyor. 
İnsanımız şehrine yabancılaşıyor...” 
*
Üç
Daha önce OSB’nin ne kadar amacı doğrultusunda yönetildiği soruları gündeme gelmişti.
Mesela yönetimi elinde bulunduran tekstilciler başka tekstil firmalarının gelmesini istemiyor.
Bunu çok iyi niyetle karma bir OSB olmalı teziyle destekleyenlere diyecek lafım yok.
Tekstilcilerin ellerindeki personelin diğer firmalara gitme ihtimaline tedbir amacıyla başka firmalara engel çıkardıklarını görüyoruz.
Çünkü zaten elaman pek yok o nedenle hazır yetişmiş elemanları kaptırmayacaklar.
Hem bu şekilde personelleri istedikleri fiyatlara çalıştırmaları daha kolay oluyor.
Kimsenin gözü açılmasın istiyorlar.
Yalansa buyursunlar lütfen cevap versinler.
*
Dört
Nejdet Tıskaoğlu’nun sözlerine gelince.
Zonguldak’ın çocuğu olarak baba toprağına yatırım yapmak istiyor.
Arçelik firması 10 yıllık ürün alma garantisi vermiş.
Arçelik diyor ki;
“Gel Eskişehir’e bizim fabrikanın hemen yanında kur fabrikanı nakliye masrafın olmasın ve tüm teşviklerden yararlan”
*
Beş
Tıskaoğlu diyor ki;
“Bir madenci çocuğuyduk. Gittik İstanbullara. Okuduk, çalıştık, kendimizi yetiştirdik. Hem dernekçilik yapalım hem de bu yolda yaptığımız çağrılara yakışacak şekilde memleketimizde bir ekmek kapısı açalım.”
İnat ediyor Zonguldak’ta yapmak için.
Yer aldı.
Ama hemen imalata başlaması için hazır kullanılmayan bir fabrika binası lazım.
Yer var.
Mesela Güpgüpoğlu.
Kiralar yüksek ve dövizden.
Dersiniz ki OSB’de üretim yaparak değil emlakçılık yaparak para kazanma derdinde.
Mal onun.
İstediği fiyata kiralar!
*
Altı
Kimseyi memleketiyle anmak istemem ama ticareten Kayseri zekasını kullanan Güpgüpoğlu, karşısındaki kişinin gözünü açmış bir Zonguldaklı olduğunu anlayınca kendisine kucak açmış Zonguldaklıları küçük görme çabasına giriyor!
*
Yedi
Gelelim; ‘Eve dönüş projesi’ne.
Zonguldak’tan ayrılmış ve güzel yerlere geldikten sonra memleketine fayda sağlamak isteyenler varsa bırakalım gelsinler.
Onlar Zonguldak’ın değerleri.
Kapılar açılsın.
Sayılar çoğalsın.
*
Sekiz
Murat Uzun ve Fatih Furtun’un MFA maske fabrikasını Zonguldak’ta kurmak için verdikleri çabaya yıllardan beri tanıklık ediyorum.
Valilerimiz; “Düzce’de size yer bulalım’ derken onlar teşvik imkansızlıklarına karşı; “Hayır. Biz burada doyduk. Burada kuracağız” dediler.
*
Dokuz
Başka firmalarımız var mesela.
Çanakçılar.
Yurtbay.
Emko
Ece
Coşkunoğlu
Ve diğerleri.
Rekabet gücünü kısıtlayan tüm imkansızlıklara karşın memleketlerinde yatırım yapmayı tercih etmiş firmalar.
Paralarını kaybettiler ama memleketlerini kaybetmediler.
*
On
Başa dönersek.
Sayın Valimiz Mustafa Tutulmaz ve milletvekillerimiz, TSO ve OSB yönetimlerimiz asıl buralarda devreye girmeli.
Dolar – Euro üzerinden hassas terazilerle birbirimizi tartarak zaman kaybetmek yerine zorlaştırmanın değil kolaylaştırmanın yollarını bulmalıyız.

‘Ne unuttun’ Şükür abi?

Ne zaman biri ayrılsa aramızdan çok zor gelir iki kelime yazmak. 
Son firari Şükür Küçükali oldu.
Kalp krizi sonrası tam kurtuldu derken aniden geliverdi acı haber.
Oğlu Alperen’i aradığımda onun ağlayan sesiyle inandım öldüğüne.
Şükür Küçükali’yi sevmek için onlarca neden sayabiliriz.
Herkesin bir anısı vardır.
Sevgili Ahmet Tokyay ile az kahrımızı çekmedi komşuluk yaptığımız yıllarda.
Kadırga’daki ‘Ne unuttum’ bakkalı pek manidardır.
Pek çok yönüyle anlatabiliriz Küçükali’yi.
Ama o aktif görevde olsun olmasın sorunlar bazında kimsenin gözünün yaşına bakmadan konuşabilen, söyleyebilen, eleştirebilen, hatta yerden yere vurabilen ama kimsenin kızamadığı bir isimdi. Küçükali’yi en özel yapan nedenlerden sadece birisiydi bu.
“Milletvekillerini dürbünle arıyorum. Hani neredeler?” diyecek kadar seviyeli eleştirebilen, esnafın yaşadığı sıkıntıları korkmadan ifade edebilen biriydi.
Kadırga’nın gülü, hepimizin ağabeyiydi.
Söylenebilecek son şey.
“Gitti…”
Allah, yüreğinin güzelliği ile sana cennet kapılarını açsın.
Yaşayabildiğimiz kadar anılarını taze tutacağız.
Sahi ne unuttun Şükür abi?
Ömürler bitse de anıların, duaların unutulmasın!