Açgözlü insanların hırslı olduklarına, giriştikleri işlerde her zaman ve sadece daha fazlasını elde etme peşinde olduklarına dair hemfikirizdir sanırım. Diğer taraftan; açgözlülerin kendilerine has yöntemleri ile başarılı olduklarını, bir şekilde amaçlarına ulaşıyor olduklarını sananlar olabilir. İşin aslı öyle midir; bi' bakalım...

Şans oyunları veya kumar oynayanlara bakalım örneğin: Açgözlü insan önce bir koyar, şansı yaver gider, iki kazanır. Ardından o ikiyi dört yapabileceğini düşünür. Bazen yapar da. Yetinmez, dördü de katlayıp sekiz yapmak ister. Asla sahip olduğuyla yetinmez. Hep daha fazlasının peşindedir. Elbet bir noktada tökezler ve başladığı noktanın da gerisine düşer. Kısa vadede başarı elde ettiğini sanmıştır ama açgözlü olmak ona kaybettirmiştir...

Yeni bir olgu değil açgözlülük. Yüzyıllardır, binyıllardır var. Konuyla ilgili deyim ve atasözlerimiz de mevcut. Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak gibi...

Bunu azimle, kararlılıkla karıştırmamak gerek. Hırslı olmayı genellikle azimli olmakla karıştırır insanlar. Hırslı, açgözlü olma hâli başka bir şey!

Covid-19 salgını tüm dünyanın başına musallat olmaya başladığından bu yana, ticari işletmelerin vaziyete yaklaşımını gözlemliyorum. Bilmeyenlerin de olabileceğini hesaba katarak belirteyim; kardeşimle birlikte Zonguldak'ta bir bilgisayar firmasının sahibiyiz. Network ve yazılım ürünleri geliştirmekle birlikte; bilgisayar satışı ve onarımı üzerine de çalışıyoruz. Koronavirüs salgını başladığında, birçok sektör iş kaybına uğrarken, bizim işlerimiz açılmıştı. Evlerine kapanmak durumunda kalan insanlar; bilgisayarlarını daha fazla kullanmaya, eğlence, eğitim ve iş amacıyla internette daha uzun vakit geçirmeye ihtiyaç duydular. Hâl böyle olunca bilgisayarla ilgili ötelenen bazı ihtiyaç ve eksiklerin bir an önce giderilmesi gerekti. Bu da bizim işlerimize epeyce olumlu yansıdı. Son günlerde işlere yetişemez hâle gelmiştik. Durum bu minvaldeyken; tehlikenin farkına vararak, koronavirüs salgınından korunabilmek, kendimize ve temas etme olasılığımız bulunan birçok insana virüs bulaşmasına engel olabilmek amacıyla 15 gün önce işyerimizi geçici olarak kapatmış; kendimizi evde karantinaya almıştık. Dün bir mecburiyet doğdu ve dışarı çıkmak durumunda kaldım. Şehir merkezinde bulunduğum bu kısa sürede ilginç görüntülerle karşılaştım...

15 gün önce şehir merkezinde çok sayıda insan hâlâ sokaklardaydı. Dün ise sokaktaki insan sayısının gözle görülür oranda azaldığını fark ettim. Maske kullanım oranı -mecburiyetin de etkisiyle- yüksekti. Gördüğüm her on kişiden sekizi maske takıyordu diyebilirim. Bu durum 15 gün önce kabaca her yüz kişiden biri düzeyindeydi.

15 gün önce şehirdeki mağazaların tamamına yakını açıktı ve salgının ciddiyetinin henüz anlaşılamamış olmasının da etkisiyle, hiçbir şey yokmuş gibi işlerine devam ediyorlardı. Şimdi bir kısım işletme mecburi olarak, bir kısmı da kendi inisiyatiflerini kullanarak işyerlerini kapatmış durumda.

Bir kısım işletme ise çalışmaya devam ediyor. Gıda ve sağlık sektöründeki işletmeleri bir kenara koyuyorum. Bu sektörlerden olmayıp, maddi zorunluluklar nedeniyle çalışmaya devam etmek durumunda olanları da anlayabiliyorum. İşyerini kapatırsa kirasını ödeyemeyecek, çalışanlarının işine son vermek durumunda kalabilecek, çeşitli giderlerini karşılayamayacak ve belki de kısa bir süre içinde işletmeyi kalıcı olarak kapatmak zorunda kalacaklar. Devlet kimseye "sen bir süre çalışma, ben senin zararını karşılarım" da diyemiyor ne de olsa! Her ne kadar hayatlarını riske atıyor olsalar da, bu durumda olanlara kızamıyorum.

Diğer tarafta ise başka bir güruh var. Çoğunun işyerinin mülkü kendisine ait, hâli vakti epeyce yerinde, işyerini kapatsa aylarca belki yıllarca hiçbir maddi sıkıntıya düşmeyecek kadar iyi durumda. Hatta "evinizde kalın" diyeceği çalışanlarının maaşlarını eksiksiz ödemeye devam etse bile yaşam konforuna halel gelmeyecek kadar maddi gücü mevcut. İlginçtir; işletmesinin hayatta kalma durumu pamuk ipliğine bağlı olan insanlar bile kendi hayatlarının işletmesinden öncelikli olduğunu fark ederek, işyerlerini kapatmayı tercih etmişken; bu hâli vakti son derece yerinde olan insanların işyerlerini kapatmadıklarını şaşkınlıkla gördüm dün! Bu nasıl hırstır, bu nasıl açgözlülüktür aklım almadı. İnsan nasıl başkalarının hayatını, kendi hayatını riske atacak kadar açgözlü, gözü dönmüş olabilir! Bu bahsettiklerimin yaptığı işler de öyle hayati işler değil ha, aman yanlış anlaşılmasın. Ne gıda işinde bu insanlar, ne de sağlık sektöründeler. Şu koronavirüs döneminde insanların pek de ihtiyaç duymayacağı türden ürünleri satıyorlar...

Hiç mi vicdanınız yok sizin yahu! Ne kendinizi düşünüyorsunuz, ne çalışanlarınızı ne de müşterilerinizi! Daha fazla para kazanma hırsıyla gözünüz dönmüş, ölüm riskini bile ciddiye alamaz hâle gelmişsiniz. Ölüp gitseniz ne paranızı yanınızda götürebileceksiniz, ne de dükkanınızı! Hayatla kumar oynuyorsunuz. Sadece kendi hayatınızla değil, başkalarının hayatıyla da! Gerçi ben ne söylesem faydası yok böyleleri için. Bu zihniyette olan herhangi birinin burada yazdıklarımı okuyacağını da sanmıyorum. Yazıyı okuyanlara hatırlatayım en azından: Hemen hepimiz böyle açgözlü, düşüncesiz insanlar tanıyoruz ve hayatımızın bir yerlerinde olmaya devam edecekler. Maalesef bizim veya sevdiklerimizin hayatını da riske atarak!

Bir de şu sıralar sağlık sektöründe güzel kazanç fırsatı görüp, alâkasız sektörlerde iş yaptıkları hâlde kısa bir süre için sağlık sektörüne girip vurgun yapmak isteyenler var ki, olacak şey değil! Sahte veya kalitesiz ürünleri fahiş fiyatlarla insanlara satmaya yelteniyorlar. Bazıları çeşitli mecralarda haber de oluyor zaman zaman.

Aman dikkat edin bu doyumsuzlara! Belki daha önce fark etmediniz ama açgözlüleri çok kolay fark edebileceğiniz bir dönemdeyiz şu günlerde.