HEDEF BELİRLEME

 Hedef belirlemek, birçok açıdan önemlidir. Çalışma yoğunluğunu belirlemede, azminizi arttırmada, daha verimli çalışmanızı sağlamada ve daha bir çok konuda sizin önünüzü açar. Kararlarınızın daha net olmasını sağlar. Hemen bir yeni örnekle konuya devam edelim.

 Karşımızda dört öğrencimiz var. Üniversite sınavına hazırlanan. Bunlar dört arkadaş. Mustafa,Haktan, Hakkı ve Safa. Dördüne de bakalım ve kararımızı verelim.

 Mustafa: Kafam çok karışık. Üniversite okumak istiyorum fakat hangi bölüm ya da üniversite olacak, bilmiyorum. Şehir dışında okumak istiyorum. Aldığım puana göre seçerim bir bölüm, üniversite. Maksat üniversite okumuş olayım.

 Hakkı: Mühendis olmak istiyorum. Çok ilgiliyim ve merak ediyorum. İyi bir üniversitede mühendislik bölümünü okuyup mezun olmak istiyorum. Bunun için azami 400 puan almam gerekiyor.

 Haktan: Adnan Menderes Üniversitesinde İşletme bölümü okumak istiyorum. Bu üniversitede bu bölümü okumak için 300 puan almam yeterli.

 Safa: İzmiri çok seviyorum, görmek istiyorum. Orada yaşayasım var. Puanım yeterse oraya giderim belki.

 Dört arkadaşı da dinledik. Peki hangisi üniversite sınavına hazırlanırken daha azimli, daha planlı ve daha istekli çalışacak? Hangisi size bu izlenimleri verdi? Öğrencilerden iki tanesinin sınava çalışmaya başlamadan önce hedefleri belli. Biri mühendis olmak istiyor, diğeri de okumak istediği üniversiteyi ve bölümü belirlemiş. Diğer iki arkadaşın ise hedefi, amacı yok. Yani sınava çalışmak için kendilerine koyacakları bir hedefleri, amaçları yok.

 Sınava çalışırken veya hayatımızın herhangi bir evresinde bir işle uğraşırken, çalışırken hedeflerinin olması attığın adımların daha sağlam olmasını sağlar. Hedeflerini belirlemiş bir insanın kendine olan özgüveninde ve azminde gözle görülür bir artış gözlemlenir.

 Kendinizden pay biçin. Önünüzde bir sınav var. İki alternatif evren var karşımızda. Birinde hedefiniz net ve belli. Diğerinde ise hedefinizi belirlememişsiniz. Şimdi soruyorum. Hedefinizin olmadığı evrende siz hangi konuya ne kadar çalışacaksınız? Sınava kadar çözdüğünüz denemelerden, sınavlardan kaç puan alırsanız kendinizi tatmin hissedeceksiniz?

 Hedefi belli olan siz, örnek veriyorum, 100 soruluk bir sınavdan 60 net yapmanız gerektiğini biliyor. Çalışma evresinde çözmüş olduğunuz denemelerde 60 net üzerine çıktığınız zaman bu size motivasyon olacak çünkü sınavda yapmanız gereken net sayısına erişmiş olacaksınız. Tersi bir durumda 60 net altında yaptığınız zaman da daha gidilecek çok yolunuz olduğunu, çalışmalara planladığınız gibi devam etmeniz gerektiğini bileceksiniz.

 Hayatın her aşamasında hedefsiz kalmamak gerekir. Bu duygu insanda ümitsizlik ve kaygı hastalığını belirgin hale getirir. Peki ya hedefimizin ne olduğunu bilmiyorsak ne yapacağız? Bugün 6 yaşından tut da 60 yaşına kadar insanlar sınavlara giriyor, pek çok beklenti ile. Peki bunların hepsinin mi hedefi var? Hayır. Peki hedefi olmayanların hepsi mi başarısız oluyor? Hayır.

 Sizden sınava hazırlanırken hedefsiz kalmamanızı istememin nedeni, sınava hazırlanırken motivasyonunuzun ya da azminizin çabuk kırılmasını engellemek. Birkaç örnek vereyim;

 Kendimize hedef belirleyelim. Polis olmak. Polis olmayı hedefe koyar koymaz bir soru belirir kafamızda. Nasıl polis olacağım? Hedefimizi koymamız bize bu soruyu sorma hakkı kazandırdı. Sırasıyla izlememiz gereken adımları artık araştırıp karşımıza koyabilir, adımları sırasıyla yerine getirebiliriz.

 Üniversiteye geçiş sınavına girip en az 260 puan alınıyor

 PMYO’ya başvuru yapılıyor

 Polis akademisi hesabına para yatırılıyor

 Sağlık, fiziki ve sözlü olarak mülakatlara giriliyor

 İntibak eğitimine kalınıyor

 İki sene üniversite eğitimi görülüyor

 Bir şubede göreve başlanıyor.

 Polis olmak için yapmamız, geçmemiz gereken aşamaları öğrenmiş oluyoruz hedefimizi koyarak. Bu aşamalara önceden hazırlıklı bir şekilde başlamış oluyoruz ve örnek veriyorum üniversiteye geçiş sınavından 260 puan almamız gerekiyorsa ve biz puandan daha düşük puan seviyelerinde dereceler yapıyorsak polis olmak için şu anki durumumuzun henüz yeterli olmadığının farkına varıyoruz. Eğer puanımız 260 puandan yükselerde ise hem sınava daha hafif tempoda devam edip hem de sınavdan sonraki fiziki, psikolojik ve sözlü sınavlara kendimizi hazırlayabiliyoruz. Önceden hazırlıklı bir biçimde sınavlara ve karşımıza çıkan zorluklarla mücadele ediyoruz.

 Bizim ülkemizde okutulan eğitim ve genel yargının kesinlikle yanlış olması sebebiyle özellikle öğrenciler ve daha sonrasında diğer insanlar sınavlara yanlış zamanlarda başlayabiliyor. Hemen biraz uzun ama keyifli bir örnekle açıklayayım.

 İlköğretim kurumunda öğrenim gören bir çocuğumuz ilk yedi sene sadece okuduğu sene yapılan sınavlara çalışıp eğitim alıyor ve sekizinci seneye geldikleri zaman onlara şu uyarı yapılıyor;

 ‘Bu sene bir sınav var ve bu sınav sizin liseye geçiş biletiniz olacak. Sekiz sene girdiğiniz sınavlar, dersler vardı ya, işte o dersleri, sınavları kenara bırakın. Sekiz sene size aralıksız yaptığımız sınavları hatırladınız mı?’

 ‘Evet’

 ‘Liseye geçiş yaparken sizi tek bir sınava sokacağız.’

 ‘İsmi ne sınavın?’

 ‘Her sene değişiyor ismi, biz de hatırlamıyoruz. Yormayın bizi çocuklar, liseye geçiş sınavı işte.’

 ‘Peki’

 ‘İşte bu bahsettiğim tek sınav, sizin sekiz sene girdiğiniz bütün sınavlardan daha önemli. Biz size birinci sınıfta söylemedik ama liseye geçiş yapabilmeniz için bu sınavdan iyi bir puan almanız lazım, diğerlerinden değil.’

 İlköğretimde son senesine giren çocuklarımıza sene sonu yapılacak sınavın haberi veriliyor ve çocuklar hem son senenin derslerinden geçmeye çalışırken hem de araya liseye geçiş sınavını sıkıştırıp ona da bir yandan çalışıyorlar. İki ayrı düzlükte ilerlerken bu çocuklardan stresli olmamalarını ve mükemmel bir sonuç çıkarmalarını bekliyoruz.

 Şimdi ilköğretim sekizinci sınıftan lise üçün sonuna geliyoruz. Artık son sınıfa geçme zamanı. Lisede üç senedir eğitim alan gençlerimiz lise son sınıfa geçerken milli eğitim bakanlığı tarafından çağırılıyor.

 ‘Lise son sınıftasın bundan sonra. Bu senenin sonunda seni iki sınavla(bir sınav da oluyor,sık sık değişiyor sistem) tanıştıracağım. İsimlerini sorma ben de bilmiyorum.’

 ‘Bu diyalog bir yerden tanıdık geliyor da neyse.’

 ‘Şimdi sen bu senenin sonunda dört sene eğitim almış olacaksın ve bu dört senede sınavlardan aldığın notlara göre senin ortalaman alınıp bir diploma puanın olacak.’

 ‘Evet, bunu biliyorum.’

 ‘İşte bizim sene sonunda yapacağımız iki sınav var ya, işte o sınavlar senin dört sene boyunca girdiğin sayısız sınavdan daha çok etkiliyor geleceğini, gireceğin üniversiteyi.’

 ‘Nasıl yani, benim dört senede girdiğim tahmini 400-450 sınavın üniversiteye girmeme etkisi daha yüksek olmalıyken, lisenin sonunda gireceğim iki sınav daha mı etkili, önemli?’

 ‘Evet.’

 ‘Peki neden?’

 ‘Bilmem, hiç bu soruyu sormadım kendime. Ben bir şey yaparken genelde sebep aramam. Önce bir şeyi yapar sonra düşünürüm. Galiba bunun tam tersini yapmam lazım’

 Evet, üniversiteye geçmek için girecekleri iki sınavın lisede dört sene boyunca girdikleri sayısız sınavdan daha kıymetli olması gerçeğiyle tanışan gençlerimiz, hayatlarının belki de en stresli zamanlarına aday olan o sene ile baş başa kalıyorlar.

 Hikayemizin üçüncü evresinde ise üniversiteli gençlerimiz acı bir gerçekle yüz yüze kalıyor. Üniversiteyi bitirip de devlette yani kamu alanında iş sahibi olmak isteyen arkadaşlarımızı çok tatlı bir sürpriz bekliyor. Milli eğitim bakanlığı, dört-beş senede bir karşılaştığı bu gençlerimizi son bir sürprizle iş hayatına uğurlamak istediğini belirtiyor ve sürekli mesaj atan, rahat bırakmayan eski sevgili gibi son bir buluşma talep ediyor.

 ‘Merhaba.’

 ‘Ne istiyorsun?’

 ‘Seni özledim.’

 ‘Bırak bu lafları. Gene ne söyleyeceksin?’

 ‘Hangi üniversiteden mezun oldun sen?’

 ‘Boğaziçi Üniversitesinden. Niye sordun?’

 ‘İyi bir üniversite. Bölümün neydi peki?’

 ‘Matematik öğretmenliği de bu muhabbet nereye gidiyor, ben çözemedim.’

 ‘Birazdan anlarsın. Neyse sen şimdi çok güzel bir üniversitede çok güzel bir bölümden mezun oldun ya hani, sen şimdi hemen çalışmak da istersin. Haksız mıyım?’

 ‘Evet, tabiki.’

 ‘Tamam işte mesele de burada. Seni sekiz sene ilköğretimde, dört sene lisede, dört sene de üniversitede okuttum, doğru mu?’

 ‘Hayır. Üniversite beş seneydi, bir sene hazırlık okudum.’

 ‘Peki, seni 17 sene okuttum. Sen beni tanıdın yeterince, ben seni. Şimdi ikimiz de dürüst olalım. Sence seni böylece, direkt öğretmen yapar mıyım ben?

 ‘Dur, tahmin edeyim. Okuduğum 17 senenin, ilköğretim, lise, üniversite diplomalarımın, bu 17 sene içinde girdiğim sayısı 2000’lere dayanan sınavların hiçbir önemi yok şuan, değil mi?’

 ‘İşte şimdi birbirimizi anlamaya başladık. Sence ne yapmış olabilirim?’

 ‘İkinci tahmin; Üniversite diplomamın hiçbir önemi yok değil mi? Sen şimdi bana bir sınav yapacaksın ve ben bu 17 seneyi hiç okumamışcasına, çok güzel bir üniversitede çok iyi dereceler almamamışcasına, girdiğim yüzlerce sınav hiç olmamışcasına tek bir sınava gireceğim. O tek sınavdan yaptığım puana göre de meslek sahibi olabileceğim, değil mi?’

 ‘Sen yetiştirdiğim en zeki öğrencimsin.’

Editör: TE Bilişim