Amerika'da Donald Trump, Birleşik Krallık'ta Boris Johnson ve Brezilya'da Jair Bolsonaro art arda gelen zaferleri ile hem medyayı hem deuzmanları şaşkınlığa uğrattılar. Dünya genelinde popülarist sağın yükselişi endişe verici olarak yorumlanıyor. Öte yandan onlara seçimleri adeta hediye eden neolibereal politikacılar hiç sorgulanmıyor. Aksine yenilgilerine pek çoğu yenilmesine rağmen kahramanlaştırılmaya devam ediyorlar.

Muhafakarlık ve Neoliberealizm'in Mücadelesi

ABD'de Demokrat Parti yıllar boyu oldukça liberal bir çizgide ilerlerken bir yandan da sol grupları da kendi bünyesine katmaya çalışıyordu. Bu durum yeni ama pek de tutarlı olmayan bir siyasi akım başlattı. Bu azınlık hakları ve feminizm konusunda çok radikal bir çizgiye kayarken ekonomik konularda kapitalistlere bağımlı bir hareketti. Elbetteki partinin ana bağışçıları Wall Street yatırımcıları iken solcu bir hareket beklenemez. Ama sol politikadan alınan fikirlerin zorla Neoliberalizme entegre edilmeye çalışılması ideolojik bir tutarsızlığa sebep oluyor.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen Dünya genelinde Neoliberal politikalar ve söylemler sürekli olarak pazarlanıyor. Ekonomik güç ve uluslararası medyadaki üstünlük bunun temel sebepleri denilebilir. Ancak tüm bu etmenlere rağmen Neoliberal politikalar halkta destek bulamıyor. Önce 2016 Amerikan Seçimleri ardından Brexit bunu gösterdi. Ama büyük şirketlerin bağışları ile kampanyalarını yürüten partiler politikalarını değiştiremiyorlar. Bunun yerine başarısız olmuş taktiklerini daha da saldırgan hale getiriyorlar. Bu durum seçmende tepkiye sebep oluyor ve Muhafakar Partiler tepki oylarını rahatlıkla topluyorlar.

Neoliberalllerin saldırgan tutumlarına karşılık Muhafakar Partiler ideolojilerini çok daha yumuşatıyorlar. Söylemler sert ama uygulamada çok daha ılımlı politikalara geçiş yaptılar. Örneğin Trump çok sert bir dil kullanmakla birlikte diğer partililerinden çok daha ılımlı politikalar izliyor. Hapishane reformunu geçirdi, partide eşcinselik açılımı yaptı, pek çok kadın adaya destek verdi. Zaten değişen dünyada 2000'ler öncesi sağ siyasetini yürütmek pek mümkün görünmüyor.

Siyaset Dilinin Değişimi

Popülarist politikacılar hep vardı ama son yıllardaki yükselişte yine bir ters etkiden kaynaklanıyor. Politik doğruculuk konusunda o kadar ileri gidildi ki ifade özgürlüğü kısıtlanmaya başladı. Arka arkaya gelen medya ve sosyal medya linçleri sonrası insanlar kendi fikirlerini açıklamaktan korkar hale geldiler. Cumhuriyetçi Parti aday seçimlerinde Trump'ı diğer adaylardan ayıran en önemli unsurlardan biri politik doğruculuk kurallarına uymamasıydı. Aslında uzun zamandır baskılanma sonrası seçmenin bir tür intikamıydı denilebilir.

Öte yandan Amerikan siyasetinde bu dilin başarılı olması olumsuz bir örnek teşkil etti. Nihayetinde politikacıların bu tarz söylemeleri bırakmasında temel sebep toplumdaki gerilimi tehlikeli şekilde arttırmasıydı.

Salgın Sonrası Durum

Covid-19 salgını halihazırda avantajlı durumda olan pek çok siyasetçiyi zora soktu. Trump ve Bolsonaro bunların başında geliyor. Ancak seçim yaklaşırken başlayan protestolar sonrası Trump tekrar rüzgarı arkasına almış görünüyor. Çünkü protestolar bir süre sonra yağmaya ve şiddet eylemlerine dönüştü. Demokrat Parti ise anketlerde düşene kadar bu eylemelere desteğini çekmedi. Bu durum Trump'ın elini bir hayli güçlendiriyor. Corona salgını sonrası kaybettiği oyları tekrar kazandı ve şu an Biden'le başa baş duruma geldi.

Editör: TE Bilişim