Yaşadığımız dönem bilimsel ilerlemelerin hızlandığı, her gün baş döndürücü bir hızla bilgi dağarcığımıza yeni bilgilerin eklendiği, insanlığın bilişim çağında yüzdüğü bir dönem. Üstelik geçmişe oranla bu bilgilere ulaşmak artık çok kolay.

Bütün bu kolaylıklar ve bilimsel gelişmelere karşılık peki insanlık neden bu kadar cahil? Ortada sosyolojik açıdan incelenmesi gereken ironik bir durum var aslında. Toplumsal düzenlerin, yaşam şartlarının yıllar geçtikçe çok daha iyiye gitmesi beklenirken, Dünya neden cehalet içerisinde kıvranıyor?

Sosyal medya denilen yaşamımızın ayrılmaz bir parçası olan platformda bunu çok daha iyi gözlemleyebiliyoruz.  Sosyal medya dediğimiz şey toplumun aynası, ta kendisi aslında. Bazı kişiler bu platformu düzgün bir şekilde kullanıyor. Ama sosyal medyayı açtıkları pek çok sahte hesapla kişilik bozukluklarını gidermek amacıyla kullanan pek çok sorunlu insan da mevcut. En ciddi olayların ve tartışmaların altına çoğu zaman akla gelmedik en kötü, tuhaf, küfürlü, iğrenç yorumları yapabilen, kişiliklerinin en karanlık yönlerini çekinmeden ortaya koyabilen insanlar var. Bu sahte isimli bireyler, günlük hayatımızda etrafımızda dolaşan, tanıdığımız ya da tanımadığımız ama o hesapların arkasındaki gerçek bireyler. Böyle bireyler meslekleri ve sosyal statüleri ne olursa olsun, sosyal ortamlarda rumuz kullandıkları kimliklerle içlerindeki dürtüleri, kini, kötülükleri ve cehaleti kusarak rahatlıyorlar.

Hiç şüphesiz ki, bu insanların ciddi psikolojik ve hatta psikiyatrik sorunları var. Ama bir taraftan da gerçek olsun veya olmasın insanlarda cehalet söz konusu. Sosyal medyada öyle yorumlar ve öyle paylaşımlar görüyorsunuz ki; bu kadar cahil insan nereden çıktı diye düşünmeden duramıyorsunuz. Okullar mı eksik, eğitmenler mi, aileler mi, eğitim sistemi mi? Bu durum, gerçekten çok yönlü incelenmesi gereken, ama bir o kadar da kolay kolay çözüme kavuşturulabilecek bir konu değil gibi görünüyor.

Toplumlar neden bu kadar cahilleşti ve yozlaştı sorusunun yanıtlarını, belki de ‘paraya ve güce sahip olmanın bilgiye sahip olmaya kıyasla daha fazla önem verilmesinde’ aramak gerekir. Para ve güç binlerce yıldır insanları ve toplumları yöneten en etkili unsur olarak var olmuştur insanlık sahnesinde. Bu durumda para ve güç sahibi olan insanlar, çoğu zaman bilgi sahibi olan insanlara değer vermezler ve sevmezler diye düşünebiliriz. Para ve güç otorite demektir. Oysa bilgi demek özgür düşünce demektir. Araştırmak ve sorgulamak demektir. Yanlışları bulup ortaya çıkartmak ve doğruları önermek demektir. Düşünmek ve sorgulamak cesaret işidir. Düşünmeye başlanıldığı anda bilgisizlik de ortaya çıkacaktır. 

Ünlü filozof Sokrates (M.Ö 470 - M.Ö 399) günümüzden binlerce yıl önce ‘Bildiğim bir şey varsa, o da hiçbir şey bilmediğimdir’ diyerek, insanların yaşamlarını sorgulamaları gerektiğine vurgulama yapmıştır. Onlara sorular sormuş, içinde bulundukları koşulları ve doğru diye düşündükleri ya da bildiklerini zannettikleri her şeyi sorgulamalarını sağlayarak bir yerde yol göstermiştir. Oysa günümüzde aradan binlerce yıl geçmiş olmasına rağmen, halen insanlar düşünmemenin ve bilmemenin rahatlığını tercih etmektedirler. Bir yandan bilgi denizinde yüzerken, bir yandan da bu denizin suyuyla bir nebze ıslanmayan, buna karşılık cahil cesaretiyle ‘her şeyi bildiğini’ iddia eden ve sadece maddi çıkarlara önem veren günümüz insanı kendi çıkmazının içerisindedir aslında. Sosyal medyada dolaşan kulaktan dolma bilgileri, ne olduğu belirsiz söylemleri beğenip paylaşmak onlar için çok kolaydır. Üstelik bilmediği konularda yorumlar yapmaları da cabasıdır. Ne güzeldir yan gelip yatmak, telefonun tuşlarına basarak bilmediği şeyleri savunmak. Ne rahattır cehalet. Böyle insanlar telefon tuşlarına basmanın özgürlük olduğunu zannederlerken, aslında kandırılmaya ne kadar hazır bireyler olduklarının farkında bile değillerdir. Kolaylıkla kanarlar her yazılana, söylenilene. Araştırmak ve öğrenmek yoktur dağarcıklarında. Körü körüne koşarlar birilerinin ya da bir şeylerin peşinden. Kimin bilgili, kimin bilgisiz veya hangi bilginin gerçek, hangi söylemin sanrı ya da yalan olduğunu asla ayırt edemezler. Bir gün gelir bakarsınız ‘Dünya düzdür’ diyenlere inanırlar. Bir başka gün de ‘Erkeklerin üstünlüğünü ve çok eşliliği’ savunanlara inanmak işlerine gelir. Bu insanlar hiçbir fikri olmayan köle beyinlerdir aslında.

Peki, özgür düşünceye sahip bireyler neden nispeten daha azdır toplumlarda? Gençler bilime ve okumaya özendirilmediği için. Dogmatik düşünceler sorgulamanın önünü kapattığı için. Toplumda rol model olarak, kolay yoldan şöhret olanlar, köşeyi dönerek para kazananlar, magazin programlarında, yozlaşmış TV programlarında ve kötü dizilerde bir şekilde ünlenen kişiler gösterildiği için.

Toplumsal refah ve ilerleme, ancak bilgi düzeyi yüksek, özgür ve bilinçli bireylerin çoğunlukta olduğu toplumlarda gerçekleşebilir. Toplumu oluşturan bireyler bunun farkındalar mı? Bilmiyoruz.