Memleketim, memleketim, memleketim, 
ne kasketim kaldı senin ora işi 
ne yollarını taşımış ayakkabım, 
son mintanın da sırtımda paralandı çoktan, 
Şile bezindendi. 
Sen şimdi yalnız saçımın akında, enfarktında yüreğimin, 
alnımın çizgilerindesin memleketim, 
memleketim, 
memleketim...

Nazım Usta ile ‘merhaba’ demek istedim sizlere… 
Memleket sevdasını en güzel anlatan şairlerden biri belki de, hatta belki değil ta kendisi diyelim, hakkını verelim Usta’nın. Uzak kaldığı, ayrı düştüğü için midir bilinmez ama, yardan da yurttan da ayrı düşünce insan bir başka tüter burnunda kokusu sevdiğinin… Çeken bilir! Belki ondandır bunca yazıp çizmemiz, dertlenmemiz…

Bu size ilk “Merhabam” olsun… 
Bir süredir sevgili Atilla Öksüz, ara ara mesajları ile aklımı çelip duruyordu.
Benim de içimde varmış demek ki, sonunda dayanamadım, oturdum yazmaya başladım.

Ne güzel anlatmış Fuzuli… 

“Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.
Çektiğim alâmı bir ben bir de Allah’ım bilir.”

Zonguldak dışında da olsak, uzaktan bakıp dertlenmiyor değiliz. 
Ya da çoğu zaman dilimizi de tutamıyoruz işte. İyisi mi yazdıklarımızı, düşündüklerimizi tarihe not düşelim dedik. Malum “Söz uçar, yazı kalır” demişler. 
O niyetle, küçük bir pencere açtık burada. Olur da severseniz, bu pencerenin dibinde buluşuruz sizlerle…

Girizgahı kısa tutmakta fayda var. Malum, şimdilerde vakit nakit. Çok da vaktinizi çalmayayım ayağımın tozu ile…

Bir süredir “Ve Zonguldak” diye başlıyor haberler. Gazete manşetlerinden adımız düşmez oldu. Yıllarca kömür ile anılan kent, şimdi kömürden ötürü ciğerine düşen ateşin acısı ile anılır oldu. İnsanı zayıf, dayanıksız, aciz gözükür oldu. Yaşlısı bol, emekli kenti sayılır oldu. Tüm bunlar koca kenti sanki ülkenin sırtında bir kambur gibi gösterdi. Şimdi çıksanız sokağa, önünüze ilk gelene Zonguldak deseniz İstanbul’da, Bursa’da, Van’da; ilk söyleyeceği “Ve Zonguldak” olur. Hani teşbihte hata olmaz; Gaziantep gibi, Şanlıurfa gibi, Kahramanmaraş gibi, kentin adının önüne bir ünvan eklendi. Bu saydığım kentler için, anaların ak sütü gibi helaldir Gazi, Kahraman ya da Şanlı ibareleri ama, ya Zonguldak için? 
O kısacık iki harfe neler neler yükleniyor da, biz hakediyor muyuz acaba bu yükü?

Belki Zonguldak’ta yaşayanlarımız bile bilmez ama bu kent hala Türkiye’de ülke ekonomisine en çok katkı sağlayan ilk yirmi il içindedir. 81 il içinde, onca küçülmesine, o kadar kan kaybetmesine, bunca göç vermesine rağmen hala bu kent, masaya katkı koymaktadır. Bizler hep eskiye dem vururuz. ”Eskiden şöyledi, eskiden böyleydi” diye başlar cümlelerimiz. “Yıllarca Türkiye ekonomisinin bel kemiği olmuş” deriz. ”Türkiye’nin lokomotifi olmuş” deriz.  

Kurduğumuz cümle yanlış değil ama eksik, dil bilgisi bakımından yanlış bir kere….  Çünkü –miş’li geçmiş zamana,  –di’li geçmiş zamana özne olamaz bu kent. Özneyi “Zonguldak” diye koyuyorsan başa, zaman şimdiki zamandır! Bu kent hala 81 kent içinde Türkiye’ye girdi sağlayan ilk yirmi kent içindedir. 
Noktayı buraya koyacaksın bir kere. Yani hala aldığından çoğunu vermektedir. Canıyla, kanıyla, alın teriyle, dağıyla, taşıyla, havasıyla, suyuyla, yeşiliyle, mavisiyle; verdikçe vermektedir hala….

Sen bu ülkeyi var etmek için bunca çalışıyorsan iki katlı şehrinde; hem yerin yüzlerce metre altında, hem de üstünde. Ve sadece biraz daha iyi yaşamaksa istediğin, ayıp değil be kardeşim, hakkını isteyeceksin! Sözü dinlenir olan konuşacak, eli kalem tutan yazacak. Anlatacak yani. 

Ne demişler; “Bir şeyi kırk kere söylersen olurmuş.” Sabırla, inançla, doğru planlama ile bu kenti eski günlerine getirmek için hem içeride hem dışarıda hepimiz elimizi taşın altına koyacağız. Herkes gücü yettiğince, dili döndüğünce gönlünden koyacak ortaya. Çünkü, bizi var eden bu kente bir borcumuz var. Bu borç ancak çalışarak ödenir…

Üstümüzdeki tozu silkeleyip, şöyle bir kendimize gelmemiz gerekiyordu belki. 
Ve ne gariptir ki, bu pandemi süreci bunu başardı. Son haftalarda sosyal medyada ve ulusal basında Zonguldak konusunda bir hassasiyet gelişti. 
Umarım kalıcı olur. Umarım herkes taş üstüne taş koyar ve Zonguldak’ta hiçbir siyasi parti ayrımı yapılmadan kentin yararına olan adımlar hep birlikte atılmaya başlar. Bu anlamda ülkenin ihtiyacı olan birlik beraberlik tohumu, Zonguldak’ta atılır. Malum, bereketlidir bu topraklar. Neden olmasın? 

Hani arada güzel haberler almak iyi geliyor ya insana, beni heyecanlandıran bir haberi paylaşmak istedim sizlerle. Günlerdir yazıp çiziyoruz, mutlaka denk gelmişsinizdir bir yerlerde. ‘67’liler Platformu’ adı altında pek çok Zonguldak sevdalısı birleşip. “Biz ne yapabiliriz?” diye kafa yormaya başladı. Amaç bir ortak akıl oluşturmak, Zonguldak’ın geleceği için yeni projeler üretmek, her kimin akılcı bir projesi varsa o parti, bu parti demeden yanında olmak, destek olmak. 

İşte bu amaçla oluşan 67’liler Platformu’nu temsilen Zonguldak dışından küçük bir heyet, Op. Dr. Tunç ÇELEBİ önderliğinde kente geliyor. Hatta şimdiden görüşmeler ayarlanmış bile. Sevindirici yanı bu kadar değil. Asıl güzel ve heyecan verici olan, Zonguldak içinden destek görüyor olmaları. Sayın Valimiz Erdoğan Bektaş, Belediye Başkanımız Ömer Selim Alan ve dahası milletvekillerimiz, siyasi partilerin il ve ilçe başkanları, meslek ve sanayi odaları, sivil toplum kuruluşları  hepsi bu çağrıya olumlu yanıt vermiş durumda. Her geçen gün bu kentin öz evlatları ve kendini Zonguldaklı sayan sevdalıları ile bu birlik güçleniyor. 

Bu arada hani fikri takip niyetine, sayın valimden bir kahve alacağım var. Unutmadım.

Toparlamak gerekirse, derdimiz de amacımızda aynı aslında; hep birlikte “ve Zonguldak” yerine “Zonguldak ve…” diyeceğimiz yarınlar inşa etmek.

Zonguldak ve turizm,
Zonguldak ve eğitim,
Zonguldak ve kültür,
Zonguldak ve çevre,
Zonguldak ve sağlık,
Zonguldak ve…

Her kim gönlünden bu kent için güzel bir şey geçiriyor ise onu koysun Zonguldak’tan sonraya…

Hepinize Merhaba…

Aklımdayken, “neden ‘pencere’? ” derseniz, hani beklediğimizi oturup pencerede beklersek, onu daha çabuk gelecek sanarız ya… Mutlu günler bir an önce gelsin diye oturdum pencere kenarına.