Kömür dumanlı dağlarını, kömür kokusunu özlediğim bir şehrin beyaz gömlekle gezemediğim caddelerini, havanın serinliğinde yürüdüğüm sahil boyunu, unutulmaz Gazi Paşa Caddesi’nde selam verdiğim insanları sevdim.

Yaz aylarında yeşilliğin maviyle karışmasını, sıcak havada serin ve dalgalı sularındaki çırpınışları. Denizden çıkacak istavriti, mezgiti, bir oltayla eve tazecik gelen balıklarını sevdim.

Maden ocağından her şeye inat gülümseyerek çıkan insanları görmeyi, yerin altına girip görünmez olduklarında, bekliyor olmanın hüznünü sevdim.

Yılların biriktirdiği özlemle sevdim seni. Çocukluğumda yediğim soslu kebabı, okul yıllarımda gittiğim kütüphaneyi, ilkokul, ortaokul ve liseye dair hatıralarımı. Besketbol oynadığım Fener Lisesi ve Kolej Sahası sizi çok sevdim.

Özlediğim; dolaştığım eski sokaklarda fotoğraflarınıçektiğim o eski ahşap evler ve daha niceleri. Oralarda gizli Fransız sokaklarınıçok sevdim.

Gittiğim fotoğrafçıda tab ettiğim kareler, Erol Abi, polis telsiziyle dolaştığım Gazipaşa, heyecandan terler içinde heyecanla ellerini tuttuğum ilk sevgili… O günleri çok sevdim.

İlk haberim acınası olmasına rağmen onu da çok sevdim.

Sergi Odası’nı, burada geçen zamanı, çay simit eşliğinde fotoğraf konuşmalarınıçok sevdim.

Şiir gibi akıp giden yılları, telefonlarda beklediğim özlem dolu sesleri, gururla gezdiğim caddeleri, iliğime kadar ıslandığım zamanları. Ne olduğunu tam anlamadığım gelişme çağlarımı. Ben sizi çok sevdim.

Şiir dolu müzik gecelerini, hayata dair yaşadığım umutları, hayalleri, düşleri ve unutulmayacak o kahkaha dolu gülüşleri. Üretme çabalarını, unutmadığım dostlukları ve öğretileri… Ben sizi de acınıza rağmen sevdim.

Bir şarkıdan çıkan tek kelimeyle, her şeye rağmen, “Ben seni çok sevdim Zonguldak”.