Tarihin tozlu sayfalarını çevirmeye devam edelim.

Bugün yine Ereğli’ye uzanıp Ayşe’nin hikâyesine bakalım.

Yakın tarihimizdeki iki hadisenin simgesidir Ayşe.

  • 1971’de Kdz. Ereğli’de patlayarak delinen yüksek fırınının adıdır Ayşe.
  • 1974’de İkinci Kıbrıs Barış Harekâtının parolasıdır Ayşe.

İkinci Kıbrıs Barış Harekâtının ‘Ayşe tatile çıksın’ parolasıyla başladığını ve Ayşe’nin zamanın Türk Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in kızının adı olduğunu herkes biliyor.

Buna mukabil, 1971 yılında Ereğli’de vuku bulan ve sıkıyönetim ilanına varacak şekilde etkileri olan yüksek fırın Ayşe’nin delinmesi hadisesi kamuoyunda pek bilinmiyor.

Hadiseyi biraz daha geriden, Uzun Mehmet’ten başlayarak anlatalım.

Osmanlı Dönemi’nde Karadeniz Ereğli’nin Kestaneci köyünden Uzun Mehmet’in taş kömürünü bulması Zonguldak yöresinin kaderini tamamen değiştirdi.

Özellikle de Cumhuriyet Dönemi’nde.

Ankara’ya bağlanan demiryolu hattının yanı sıra kömür havzasındaki maden işletmeleri hızla gelişti, on binlerce insanın iş-aş kapısı oldu.

Çaycuma, Çatalağzı, Filyos’taki işletmelerin yanı sıra Karabük ve Ereğli’de dev entegre demir çelik tesisleri kuruldu.

Bölgenin ve ülkemizin gelişmesine öncülük eden bu tesisler, aynı zamanda sendikal faaliyetlerinde de öne çıkmaya başladı.

Eylemler, grevler ve sendikal rekabet yöre gündeminden taşarak hükümetlerin en önemli gündem maddesi oldu. Bazen de milli güvenlik sorunu olarak görüldü.

Muhtelif tarihlerdeki TTK işletmeleri ile Karabük ve Ereğli Demir Çelik grevleri böyleydi.

Ayşe’de Sızıntı, Ankara’da Sıkıntı!

Çileğin başkenti Ereğli’yi çeliğin başkentine dönüştüren Erdemir’de grevler, eylemler gibi hayatın olağan akışı içinde olması gerekenler dışında sıra dışı bir hadiseye tanıklık edildi.

1960’lı yılların sonuna doğru her geçen gün çetinleşen sendikalar arası rekabet, toplu iş sözleşmelerinin çıkmaza girmesi, alınan grev kararları ve hükümetlerin grev kararlarını ertelemesi gibi bir dizi olaylar silsilesi yaşanır.

Bunların devamında ise müessif bir olay gerçekleşir: Erdemir’in kalbi Ayşe yüksek fırını 1971 yılında patlar!

Patlamanın öncesine denk gelen tarihlerde ise 12 Mart Muhtırası yaşanmış, ardından yeni bir hükümet kurulmuştur.

Memleketin çok yerinde sıkıyönetim ilan edilir.

Ayşe patlayınca Ankara’nın tepesi atar!

Sabotajdan şüphelenilir.

Patlayan Ayşe yüksek fırını haliyle sızdırmaya başlar.

Ayşe’de sızıntı, Ankara’da sıkıntı vardır.

Zonguldak’ta, dolayısıyla Ereğli’de de sıkıyönetim ilan edilir.

Aralarında politikacıların da olduğu çok sayıda kişi gözaltına alınır.

Soruşturmalar, yargılamalar…

Ereğli huzursuz, Ereğli gergindir. Küme küme kâbus bulutları çökmüştür şehrin üzerine.

Çileğin ve çeliğin başkenti çilenin başkentine dönüşür.

Zamanın Hürriyet gazetesi yazarı Yalçın Doğan da bu olayı “Ayşe delinince sıkıyönetim” başlığıyla 19 Temmuz 2005 tarihli köşesine taşıyor.

Erdemir’i yapan Amerikalıların, Ayşe’nin sık sık arıza yaparak tehlike yarattığı için bakıma alınması gerektiğine dair 1970’de bir rapor yazdıklarına işaret eden Doğan, “Rapor tozlu raflarlarda beklerken, günün birinde Ereğli büyük bir patlamayla sallanıyor. Çünkü, Ayşe deliniyor, Ayşe’de sızıntı var…Patlama, 12 Mart muhtırasından bir ay sonra, Nisan’da. 12 Mart darbesi nedeniyle, Türkiye’nin dört bir yanında sıkıyönetim ilan ediliyor. Bu arada Zonguldak’ta da sıkıyönetim. Çünkü, darbecilere göre, Ayşe’ye sabotaj var. Ereğli’de evler aranıyor, insanlar gözaltına alınıyor, sendikacılar tekme tokat arabalara bindiriliyor.” şeklinde değerlendirmelerde bulunuyor.

Yalçın Doğan’ın da ifade ettiği üzere Ereğli bir dönem talihsiz günler yaşıyor.

Ancak her şeyin ilacı zamandır. Bulutların ardına saklanan güneş şehre yeniden gülen yüzünü göstermiş, karanlıkların yerini aydınlık yarınlar almıştır.

Zaman içinde şahlanan ve bu şahlanışını sürdüren Erdemir, Ereğli ve Türkiye’nin marka değerini yükselten bir dünya devi olmuştur.

Ereğli de bugün, mavi ile yeşilin tüm tonlarıyla cömertçe sergilendiği barış ve huzurun adresi bir şehirdir.

Evet, bugün de sizlerle Ereğli tarihinden kısa bir kesit paylaştım.

Yazımızı Şeyh Edibali’nin bir sözüyle noktalayalım: “Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.”