Mahatma Gandhi diyor ki; “Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür… Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür… Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür… Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür… Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür… Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür… Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür.” Aldığımız meslek eğitimleri de adeta böyledir. Mühendislik eğitimi de insanların davranış biçimini de ve kaderini de biçimlendirir. Maalesef ki, iyi mühendisler hiçbir işe hesap kitap yapmadan balıklama dalmazlar; muhafazakardırlar, yaş tahtaya basmak istemezler. Yaptıkları analizler alacakları kararın yüksek risk içerdiğini gösterirse o aksiyondan vazgeçip yeni stratejiler geliştirmeye çalışırlar. Maalesef diyorum çünkü bu yaklaşım macera ruhundan dolayısıyla da heyecan duygusundan yoksundur.

***

Bazen başka çözüm yoktur; başka köprü yoksa karşıya geçmek için tek yol, yaş tahtaya basmak zorunlu olabilir. Karşıya geçebilirseniz ödülünüz büyüktür ama köprü çökerse bedeli de çok ağırdır. Bunu devletlerle örneklemek istersek, Almanya mühendis bir devlettir, diğeri ise “macera dolu Amerika”. Bu nedenle Amerika ekonomik ve bilimsel gelişmelere daha açık, Almanya ise krizlere daha dayanıklıdır (Bu konuda ayrı bir yazı yazmayı planladığımdan burada keselim.)

Şimdi gelelim Korona salgınına. Afet Uygulama ve Araştırma Merkezini kurmuş ve Afet Yönetimi konusunda uluslararası alanda pek çok yayın yapmış bir kişi olarak ülkemizdeki ortalama bir kişiden çok daha fazla bilgiye sahip olduğumu söyleyebilirim. Karşı karşıya olduğumuz salgın bir biyolojik afet olarak değerlendirilebilir. Biyolojik bir kriz ya da afette diğer olaylarda davrandığınız gibi davranamazsınız. Örneğin, ekonomik bir krizde algı yönetimi yaparak kötü bir durumu savuşturabilirsiniz. Ancak biyolojik bir krizde algı yönetimi son derece tehlikelidir ve olayın daha büyümesine neden olacaktır.

***

Burada hemen ülke örneklerine dönelim. Amerikan Başkanı Trump olayı küçümseyerek, belki ekonomik belki de seçim kaygısıyla algı operasyonu yapmaya çalıştı. Bu bilimsel (akılcı) bir yaklaşım değildi; neticede bugün itibarıyla ABD toplam vaka sayısında 3., ölüm sayısında 6. sıraya yerleşti. İtalya ve İspanya, Akdeniz ülkelerine özgü gevşeklikten mıdır, nedir(?), Çin’den beter duruma düştüler. Oysa Almanya ve onun kardeşi Avusturya vaka sayılarının çokluğuna rağmen ölüm oranında minimal seviyedeler. Acaba bunda, olaya mühendis kafasıyla yaklaşıp çok sayıda test ile erken teşhis sağlamalarının etkisi ne kadardır?

***

Hatırlarsanız dünya haritasında bütün dünya, sağımız, solumuz, altımız üstümüz kırmızıya boyanırken biz hala bembeyaz idik. Mühendis kafası işte, arkadaşlarımızla olayı gün be gün takip edip analiz ediyorduk. Türkiye’nin coğrafi konumunun Asya-Avrupa bağlantısını sağlaması hasebiyle uzun bir süre beyaz kalamayacağı konusunda hem fikir olduk. Buna göre gün be gün tedbirlerimizi hep bir adım önden aldık. Oysa o günlerde bir takım hocalar televizyonlarda olayı küçültmeye çalışıp, "Sigaradan, içkiden, AIDS’ten yılda kaç kişi ölüyor biliyor musunuz?" diyorlardı. Yahu arkadaş, siz nasıl hocasınız? Biyolojik bir salgında en büyük tehdit gevşeklik, rahatlıktır. Nitekim bizler bir süre rahat rahat gezmelere, rutin hayatımıza devam ettik. Neticede, dün itibarıyla vaka sayısında 21., ölüm sayısında 15. sıradaydık.

Değerli dostlar, bilimsel araştırmalar insanların afetler karşısında 4 farklı davranış sergilendiğini göstermiştir:

1-Bana bir şey olmaz (Bu grup tehdidi yakından hissetmeyince davranışını değiştirmez),

2-Kaderci yaklaşım (Genelde çaresizlikten kaynaklanır ve olayı Allah’a havale eder),

3-Makul önlemler alır,

4-Panik yapar.

Pek çok toplumda 1 ve 2. davranış yaygındır. Makul önlemler alanlar genelde azınlıkta kalır. Panik yapanlar da üç aşağı beş yukarı onlar kadardır. Ancak yönetimler karar alırken genelde panik yapanları dikkate alırlar, çünkü paniğin diğerlerine yayılıp kontrol edilemez boyuta ulaşmasını istemezler. Bu, özellikle doğal afetlerde iyi bir tercih olabilir. Acaba biyolojik afetlerde de öyle midir? Bu yanıtlaması zor bir sorudur.

***

Korona salgınıyla ilgili ulusal basın haberlerine bakacak olursak, olayın ciddiyetini hala anlayamamış önemli bir kitle var. Bu kitle, tehdidin kendi yakınına kadar ulaştığını bilmeden davranışını değiştirmeyecektir. O nedenle, vakaların hangi il ve ilçelerde olduğunu, hangi yaş gruplarında insanların yaşamını yitirdiğini açıklamak, salgının yayılma hızını azaltmak için daha uygun bir yol olabilir. Bu durumda panik yapacaklar için birtakım önlemler alınabilir. Örneğin, stokçuluğun önünü alabilmek için her ürüne belli sayıda satış izni verilebilir.

Bu arada dünyanın dili olsaydı herhalde şöyle söylerdi; “Ne oldu yahu, hava birden temizlendi. İnsanların soyu mu kurudu yoksa!”. Umarım ülke ve dünya olarak en kısa sürede normale döneriz. Saygı ve sevgilerimle…